20 Haziran 2015 Cumartesi

Tansel Kormaz’ın moderatörlüğünde gerçekleşen panele yazar, eleştirmen ve editör Fatih Özgüven ile mimar, fotoğrafçı ve akademisyen Murat Germen konuşmacı olarak katıldı.

Her yaratım süreci bir yıkımdır. Kaos huzursuzluk getirir, ama bu kaos, aynı zamanda gelişim ve yaratıcılık için de fırsat sağlar.

Panelde, kişisel ve toplumsal deneyimlerimiz üzerinden yaratım sürecinin sancılarına değinilerek, huzursuzluk kavramı, yaratıcı kimse için hem itici bir güç, hem de yaratmak için bir neden olarak ele alındı.

Tansel Korkmaz, yaratıcının pre-modern dünyadaki tanımı ve algılanış biçimden bahsederek paneli başlattı. Korkmaz, Heidegger’in “Origin of the Work of Art” metninde, antik dünyada yapmak, etmek, yaratmak eylemleri ile ilgili olarak “karanlığın içinden rtaya çıkarmak” ifadesinin öneminden bahsetti. “Tüm bu yapma biçimleri içerisinde, insanın kendini unuttuğu, özneyi unutup eyleme geçtiği nokta kıymetlidir”.

Fatih Özgüven, konuşmasına “Sanatçının rolü zanaatçıdan ne kadar farklı?” sorusu ile başladı.

Zanaat-sanat arasında 17. Yüzyılda önemli bir etkileşim olduğunu, müzisyenin müzik aleti de yapabilen bir figür olduğunu vurguladı.

“Yazı yazmak eyleminde, bir kelimenin tam oturacağı yeri bulmak, gereken tabiri kullanabilmek, modern sonrası sanatçının en önemli çabalarından biri olmuştur. Bu, bir nevi sanatçılık faaliyetidir.”

Sanatçının en büyük krizlerinden birisi de ekonomik krizlerdir. Huzursuzluğu da buradan kaynaklanabilir. Sanatçının huzurundan da bahsedeceksek, en önemli huzur kaynağı içine gömülme halidir. Sanatçı, birey olarak içine gömülmek durumunda kalır ve etrafını göremez. Sonra, sadece kendisi ile dolu olması ile suçlanır.

Özgüven, politik engellerin de yaratıcılık ve toplum arasında hiç bitmeyen bir gerilim yarattığına değindi.

Murat Germen, “Sanatçının bir meselesi var. Zanaat da o meselenin karşı tarafa aktarılabilmesi için kullanılagelen bir dil. Bu anlamda zanaatı vazgeçilmez buluyorum. Tabii ki sadece zanaat değil, estetiği de önemli buluyorum, Yalnız bu estetik anlayışı makine estetiği, günlük estetik gibi farklı estetik algılarını da kapsamalı” sözleri ile konuşmasına başladı.

Şans hazır olana gelir

Murat Germen, dijital üretim süreçlerinin 0-1, siyah/beyaz gibi diller kullanarak, gri alanı olmayan bir yapılanma başlattığını belirtti. Bir yandan bu dijital üretim süreçlerine rağmen “şans” kavramının öneminden bahsetti.

Öngörülemeyene hazır olabilmek, kendi önyargılarını değiştirip ona olumlu gözle bakabilmek, şansla kurduğunuz ilişkiyi lehinize yönlendirebilir.

Bu noktada Walter Gropius’un “Sanat aslında öğretilemez ama el becerileri öğretilebilir, sonrası biraz şans işidir,” ifadesinin altını çizmek gerekir.

Panel sırasında yaratım eylemi sürecine paralel olarak ”açık kaynak” meselesi de konuşuldu.

Açık kaynak olarak sosyal medyanın da, doğru kullanıldığı sürece demokratik bir ifade alanı olduğundan bahsedildi. Sosyal medya bir yandan hiyerarşisiz bir paylaşım alanı sunuyor ama bu demokratiklik tartışmalı mı?

Murat Germen, üreten-yöneten-tüketen üçgeni arasında süregelen herhangi bir tersliğin, üreten figürün üzerine kalmasından huzursuz olduğundan bahsetti.

Panel sonunda, huzursuzluk kadar, üreten kişinin huzurlu olmasından kaynaklanan sonuçların neler olduğu tartışıldı. “Aslında bu huzursuzluğa kapılmak, önemsediğin bir hikâye yaşaman gerektiğinin farkına varmak da önemli”.

İstanbul’da olmak bile bir huzursuzluk

Üreten kişiler için kentin de önemli bir huzursuzluk kaynağı olduğu konusu tartışmaya açıldı. “İstanbul çok minnetsiz ve kibirli bir şehir.” İstanbul’un çok merkezde olmasında huzursuzluk duyduğunu belirten Germen, bunu kırmanın da aslında çok kolay olduğunu söyledi.

Metropolü huzursuzluk getiren bir kavram olarak ele alırsak, metropolün öncelikle bireyi yabancılaştırdığı ve bunun da aslında özgürleşmeyi getirdiği sonucuna varılabilir.

Metropolün yabancılaşma dışında yoğunlaşmayı da tetikleyen bir yanı var. Farklı inançlar, tarzlarda kişilerin bir araya gelmesi, fikirlerin çarpışması, geri beslenmesi anlamında metropol, yaratıcı ve çok sesli bir ortam sağlıyor.

Zaruret icadın anasıdır

Panelin sonunda açılan tartışmalardan biri de; yaratıcının karşılaştığı zorlukların, itici bir güç olarak pozitif yönde kullanabileceği yönündeydi.  Tarihte de zorluklardan beslenen sanatçıların bıraktığı başyapıtlar bu durumu aydınlatmaya yetiyor. Yaratmanın huzursuzluğu kadar, huzursuzluğu da bertaraf etmek için yaratmak durumu var. Sonuçta, “Zaruret icadın anasıdır” değil mi?

Tasarım Vakfı, yaratıcılığın etkenliğini arttırmak amacı ile tasarım dünyasını bir araya getiren etkinliklerine devam edecek.

Tasarım Vakfı Hakkında

Tasarım Vakfı İstanbul 2013 yılında kurulan, kar amacı gütmeyen uluslararası bir organizasyonudur.

Tasarım Vakfı, ortak yaratım ilkesiyle, tüm yaratıcı disiplinlerin bütüncül bir birliktelikle ele alınmasını savunur, iş birliğine, uzlaşmaya ve müşterek zekâya dayalı beraberlik kültürüne inanır. Tasarım odaklı inovasyonu geliştiren yeni modeller oluşturmak için bir fikir ve deneyim platformu olmayı hedefleyen Tasarım Vakfı, tasarımı ekonomiye, ekonomiyi tasarıma kazandırmayı, tasarım düşüncesini toplumda ve sektörlerde geliştirmeyi amaçlamaktadır.

Web                : www.tasarimvakfi.org

Yorumlar

Diğer Haberler

Banka banka 100 bin TL'nin güncel getirisi ne kadar?
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası'nın son verileri kapsamında artışını devam ettiren 1-3 aylık mevduat faizinde dengelenmiş oldu. Buna göre, yüzde 68 civarında dengelenen 1-3ı.aylık mevduat faizleri yüzde 68,2 olarak belirtildi.
Bakan Uraloğlu'ndan bu şehirlere hızlı tren müjdesi!  Ulaşım süresi 2 saat 15 dakikaya inecek!
Merakla beklenen Mersin-Adana-Osmaniye-Gaziantep Hızlı Tren Hattı ile ilgili olarak son dakika detaylarını duyuran Bakan Uraloğlu, projenin tamamlanmasıyla ulaşım süresinin 2 saat 15 dakikaya ineceğini açıkladı.
Bakan Uraloğlu açıkladı! YHT ile seyahat eden yolcu sayısı 86 milyonu geçti
Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu, yüksek hızlı trenlerle (YHT) seyahat eden yolcu sayısının Türkiye nüfusunu geçerek 86 milyon 100 bin kişinin üzerine çıktığını açıkladı. 
1933'de İstanbul'da 15 milyon lira değerinde milli emlak varmış!
1933 yılında İstanbul'da hazinenin daha doğrusu devletin 15 milyon lira değerinde milli emlaka sahip olduğu belirtilmiş.
Dolar kuru neden sabitlendi?
Dolar son bir aydır yatay halde setrini sürdürüyor ve analistler de dolarda 30 TL'nin altını dillendirse de Merkez Bankası'nın sene sonu dolar tahminlerinde dolar 36 Türk Lirası olarak açıklandı.